Maskelerini çıkarmamakta ısrar eden çocukların kaygılarını gidermeliyiz

Klinik Psikolog Cumali Aydın, kısıtlamaların kalkmasına rağmen maskesini çıkarmayan çocukların kaygılarını anlayarak hem söz hem de fiillerle ona rol model olmak gerektiğini belirtti.

2019 yılının mart ayında hayatımıza giren maskeleri yavaş yavaş hayatımızdan çıkarmaya başladığımız bir döneme girdik. Pandemi boyunca kapalı alanlarda hastalığı önleyici en önemli araçlardan biri olarak görülen maske zorunluluğu, 26 Nisan’daki Bilim Kurulu toplantısının ardından yapılan düzenlemeyle okullarda da kalktı.

Bununla birlikte sağlık birimleri hariç, tercihe bağlı olarak kullanılan maskeleri çıkarmak konusunda kaygılı olan aile ve öğrencilerin sayısı hala epey yüksek.

Klinik Psikolog Cumali Aydın İLKHA’ya yaptığı değerlendirmede; üst düzey sağlık-güvenlik tedbirleri ışığında yaşayarak hayatlarının iki yıldan fazlasını maske ile geçiren öğrencilerin ve ailelerin yeni düzene uyumunu kolaylaştırmak için bazı önerilerde bulundu.

“Birtakım korkular hala çocuklarda devam edebiliyor”

Salgın döneminin aileler ve çocuklar için zorlu bir süreç olduğunu belirten Aydın, “Sosyal hayatta yapılan birtakım kısıtlamalar, okullarda yaşanan aksamalar hem çocuklar hem aileler için oldukça zorlu bir süreçti. Çünkü çocuk ve aile hiçbir zaman bu kadar bir arada vakit geçirmedi ve bunlar birtakım problemler doğurdu. Sadece kapanma değil, bununla birlikte sağlık kaygıları ve ebeveynlerini kaybetme korkuları da vardı. Aynı zamanda kendi canlarından olma endişeleri de kimi çocuklarda olabiliyordu. Dediğimiz gibi birtakım korkular hala çocuklarda devam edebiliyor ve bu süreci hala fazlasıyla endişe verici bulabiliyorlar. Hepsi bir araya gelince bu süreç katlanarak daha zorlu bir hale geldi.” dedi.

“Sözün kendisi kadar sözün nasıl aktarıldığı da önemlidir”

Çocukların korkularını yenebilmesi noktasında ebeveynlere tavsiyelerde bulunan Aydın, “Öncelikli olarak şunu vurgulamak isterim; biz çocukla iletişim kurduğumuzda mesajımızın karşıya ulaşabilmesi için öncelikle sağlıklı bir iletişim kurmamız gerekir. Sağlıklı bir iletişimin gerçekleşebilmesi için de birtakım unsurlara dikkat etmek gerekir. Bu unsurları şöyle sıralayabiliriz; öncelikle çocuğu dinlemek ve ona alan tanımak yani duygularını ve düşüncelerini ifade edebileceği kendisini anlatabileceği bir alan vermek ve ona bir fırsat tanımak. Akabinde çocuğa vereceğimiz mesajın, çocuğun gelişimsel dönemine ve içinde bulunduğu duruma uygun bir mesaj olması gerekir. Aksi halde çocuk bu durumu anlamayabilir ve ifade etmek istediğimiz meramımızı karşıya aktaramayabiliriz. Çünkü sözün kendisi kadar sözün nasıl aktarıldığı da önemlidir. Üslup ve çocuğun içinde bulunduğu durum ve döneme uygun bir ifade tarzı, mesajın karşıya aktarılmasını daha da kolaylaştıracaktır. Bir diğer nokta yargılamadan, eleştirmeden çocuğun kendisini ifade etmesine izin vermek olabilir ki çocuğun söylediği sözler, korkular bizim için mantıklı olmasa da kendi dünyasında bunun bir karşılığı vardır. O yüzden çocuğa alan tanımak ve aktarımlarını kesmeden, yargılamadan, eleştirmeden dinlemek gerekir.” şeklinde belirtti.

“Belirsizlikle baş edebilmenin en önemli yollarından bir tanesi rutinlere devam etmektir”

Her ne kadar kısıtlamalar azalıyor olsa da hala tehlikenin devam ettiğini hatırlatarak; yapılması gerekenin tedbiri almak ve tedbirden sonra günlük rutinlere devam etmek olduğunun altını çizen Aydın, “Günlük rutinlere devam edebilmek; belirsizliğin verdiği o duyguyla baş edebilmek için çocuğa normallik mesajı verin. Belirsizlikle baş edebilmenin en önemli yollarından bir tanesi rutinlere devam etmektir. Çocuğun uyku düzeni, yeme saati, oyun vakti gibi rutinlere dikkat etmek; okul zamanını düzenlemek, ona uygun hareket etmek… Tüm bunların hepsi bir araya geldiği zaman çocuk içinde bulunduğu sürecin normal olduğunu daha iyi algılayacaktır. Bu şekilde mesajlarımızı sadece sözlerimizle değil fillerimizle de karşıya ulaştırmış olacağız. Tehlike hala devam ettiği için çocuklar endişelenebilirler. Sadece çocuklar endişelenmekle kalmıyor aynı zamanda ebeveynlerde endişelenebiliyor. İlk olması gereken şeylerden bir tanesi ebeveynin kaygısını kontrol etmesidir. Çünkü çocuklar sadece bizim davranışlarımızı değil, var olan olaylara karşı reaksiyonlarımızı da kopyalarlar. Bizim durumlara karşı nasıl bir aksiyon aldığımızı gördüklerinde kendileri de bize benzer tepkiler verebilirler. O yüzden öncelikle ebeveynin sakin olması ve bu durumun baş edilebilir olduğunu çocuklarına hissettirmesi gerekiyor. Bizim de sözlerimizi fiillerimizle pekiştirmemiz ve çocuklara her iki kanaldan mesaj vermemiz gerekir.” diye belirtti.

“Endişeye rağmen bir şeyleri yapmak bir süre sonra endişenin azalmasına katkı sağlayacaktır”

Eğitimcilerin de tıpkı ebeveynler gibi çocuklara rol model olması gerektiğine dikkati çeken Aydın, ” Endişelerimize rağmen işlerimizi devam ettiriyoruz. Yani maskeyi çıkardık ve derslerimize giriyoruz, yapılması gerekenleri yaparak rutinlerimize devam ediyoruz. Bu mesajı çocuklara vermemiz lazım. Endişeye rağmen bir şeyleri yapmak bir süre sonra endişenin azalmasına katkı sağlayacaktır. Çocuk, endişesinin çokta yerinde olmadığını, aslında korktuğu kadar büyük bir durumun olmadığını kendisi tecrübe edecek ve deneyimleyecek. Burada ebeveynlerin yaptığı gibi aynı şekilde eğitimcilerin de rol model olmaları gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

İLKHA

Bu Haberi Paylaşın