Flashscore ekibi Beşiktaş, Real Madrid ve İspanya Milli Takımı’nı çalıştıran efsanevi İspanyol teknik direktör Vicente del Bosque ile özel bir röportaj gerçekleştirdi. Del Bosque, Türkiye’de ve Beşiktaş’taki anılarını yad ediyor, günümüz İspanyol futboluna dair görüşlerini paylaşıyor ve 2010 Dünya Kupası ile EURO 2012 zaferlerini hatırlıyor.
Don Vicente, davetimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler. Öncelikle biraz geçmişten bahsetmek istiyorum. Oyuncu olarak dokuz, teknik direktör olarak ise 11 kupa kazandınız. Vicente del Bosque ismi başarıyla eş anlamlı mı?
Real Madrid gibi her zaman şampiyonluklara yakın bir takımda yer aldım. Madrid’in kupa kazanması normaldir. Kulüpte geçirdiğim uzun yıllar boyunca hem oyuncu hem teknik direktör olarak her şeyi yaşama fırsatım oldu.
Geçmişe, 2010 Güney Afrika’ya dönelim. Andres Iniesta’nın finalde attığı gol, İspanyol futbol tarihinin en önemli gollerinden biri sayılabilir mi?
Eğer Iniesta o golü atmasaydı muhtemelen bugün burada olmazdık. Aslında kesinlikle burada olmazdık.
Sanırım öyle, ama…
Ne düşünürseniz düşünün, ama eğer o gol gelmeseydi burada olmazdık. Milli takım düzeyinde yıllarca önemli bir başarı elde edememiştik. Dünya Kupası’nı kazanmak olağanüstü bir şeydi.
2010 Dünya Kupası’ndaki en zorlu maç hangisiydi?
Hepsi zorluydu. Sonuçların her zaman bu kadar yakın olması bunun kanıtı. En zor olanı hangisiydi bilemiyorum… Şili, grup aşamasında çok rahatsız edici bir rakipti. Daha önce dostluk maçlarında da oynamıştık ve bize hep zorluk çıkarmışlardı. Elemelerde ise Paraguay… Onlar da çok zordu. Şilililere benzer bir oyun tarzları vardı, çok iyi baskı yaptılar, fiziksel olarak bize oynayacak alan bırakmadılar. Çok zorlu bir rakipti.
Dünya yıldızlarını, Real Madrid ve Barcelona’nın süperstarlarını yönetip onları Dünya Kupası zaferine taşıdınız. Bu dengeyi nasıl kurdunuz?
Oldukça doğal bir süreçti. Bence bir takımda en önemli şey, inandığın şeyleri uygulamak ve oyunculara sevgiyle yaklaşarak elinden gelenin en iyisini yapmaktır. Futbolda her zaman 23 oyuncudan sadece 11’ini seçmek zorundasın. Bu bir problemdir ama takım için en doğru kararı vermen gerekir. Oyuncular da bunu gayet iyi karşıladı.
2026’da İspanya’nın 2010’daki başarıyı tekrarlayabileceğini düşünüyor musunuz?
Evet, o yolda olduğumuzu düşünüyorum. Elbette önceden ‘şampiyon olacağız’ demek doğru değil, ama içten içe hepimiz –özellikle milli takım ve teknik ekip– bunun mümkün olduğuna inanıyoruz. Çok iyi oyuncularımız ve kendine özgü bir oyun tarzımız var. 2010’dakinden farklı ama bir o kadar da güçlü.
Şu anki milli takımda çalıştırmak isteyeceğiniz oyuncular var mı?
Şu an çok iyi futbolcular var. Özellikle orta sahada Merino, Fabián, Rodri… Bizimkilerden farklı ama çok kaliteli isimler. Şu anda en büyük fark kanatlarda. Nico (Williams) ve Lamine (Yamal) bireysel anlamda harika oyuncular.
Sergio Busquets, bu yılın sonunda futbolu bırakacağını açıkladı. Sizin için Busquets nasıl bir oyuncuydu?
Elbette bizim için çok önemliydi. Busquets ve Xabi Alonso’nun aynı anda oynaması büyük tartışma yaratmıştı. Biri Barcelonalı, diğeri Madridli olduğu için insanlar hep birini tercih etti. Ama zaman geçti ve ikisi de oynadı. Oyun anlayışımızın en kilit parçalarıydılar. Takım için her şeyi yapan, her zaman kolektifi düşünen oyunculardı. Bence en verimli orta saha oyuncuları oldular.
2030 Dünya Kupası’nın İspanya’da oynanacak olması sizce ne anlama geliyor?
Bence çok iyi bir gelişme. Futbol açısından dünyanın saygı duyduğu, dünyaya açık bir ülkeyiz.
2026’ya dönersek, sizce hangi takım daha korkutucu: Messi’li Arjantin mi, Cristiano Ronaldo’lu Portekiz mi?
İkisi de İspanyol futboluna büyük katkı yaptı. On yılı aşkın süre boyunca birinin Real Madrid’de, diğerinin Barcelona’da oynaması bizim için büyük bir şanstı. Geleceği bilemeyiz ama onların son Dünya Kupası’nda yer alacak olması futbol adına güzel bir şey.
Xavi, Cesc Fabregas, Xabi Alonso, Andoni Iraola… O dönemki oyuncularınızın çoğu artık teknik direktör. Size hiç danıştılar mı?
Hayır. Herkes kendi yolunda ilerlemeli. Futbol anlayışları, antrenman tarzları farklı. Hepimiz çok sayıda hocayla çalıştık ve birbirimizden mutlaka bir şeyler öğrenmişizdir.
Cesc Fabregas’ın teknik direktörlük kariyerini nasıl görüyorsunuz?
Milli takımda hiçbir oyuncumuz sorun yaratmadı. Hepsi çok iyiydi. Ama elimizde o kadar çok orta saha vardı ki hepsini oynatmamız imkânsızdı. Kimi maçlarda neredeyse forvetsiz oynadık, mesela 2012 Avrupa Şampiyonası finalinde. Iniesta, Silva, Fabregas ileri uçta oynadı. Hatta bazı savunmacılarımız bile –Piqué, Arbeloa, Ramos– fırsat olsa orta sahada oynamak isterdi.
Bu oyun tarzını siz mi icat ettiniz?
Hayır, kimse icat etmedi.
Andoni Iraola hakkında ne düşünüyorsunuz? Daha büyük bir takıma gitmeye hazır mı?
Bence bu İspanyol futbolu için harika bir şey. Mikel Arteta gibi yurtdışında çalışan Bask kökenli teknik direktörlerimiz var. Eskiden eksiklerimiz vardı çünkü bizim neslimiz İngilizce bilmezdi. Artık bu eksiklik gideriliyor. Yurtdışına açılmak, İspanyol futbolunun gelişimine katkı sağlayacak.
Sizin gibi, Carlo Ancelotti gibi, Guus Hiddink gibi, yönetimlerinde sakin olduklarını hatırladığım teknik direktörler var, ayrıca Pep Guardiola gibi, neredeyse her sezon yenilikçi olan ve yeni şeyler getirmeye çalışan teknik direktörler de var. Modern futbol nereye gidiyor ve geçmişte olanlarla karşılaştırıldığında nasıl bir durum söz konusu?
Futbol tıpkı iş dünyası gibi sürekli evriliyor. Kullandığımız dil bile değişiyor. Eski terimler yerini yenilerine bırakıyor. Her şey gibi futbol da gelişiyor ve biz buna her gün uyum sağlamak zorundayız.
Beşiktaş’ı da çalıştırmıştınız. İstanbul günlerinden nasıl hatıralar kaldı? İstanbul’da olmaktan mutlu muydunuz?
Evet, birçok nedenden dolayı. Türk futboluna ve Türk halkına büyük saygı duyuyorum. Orada 10 ay kaldım ve harika zaman geçirdik.
Avrupa’da yaşayıp her gün Asya’da antrenman yapabilmek harika bir fırsattı. Yani, Beşiktaş’ın antrenman sahası Asya’da olduğu için her gün Avrupa İstanbul’dan Asya İstanbul’a gidip geliyorduk. Bunu bir anekdot olarak anlatıyorum, ama Beşiktaş kalbimde çok özel bir yere sahip, onları çok seviyorum ve şimdi de Beşiktaş’ın maçlarını takip ediyorum.
Bu, ailem için de çok güzel bir dönemdi. İstanbul’da Cervantes Enstitüsü aracılığıyla biriyle tanıştık. Bunu mutlaka belirtmeliyim çünkü o, engelli olan oğlumun harika bir çocuk olabilmesi için bana yardım etti ve Cervantes Enstitüsü’nün desteğinden dolayı onlara çok minnettarım.
Daha önce çalıştırdığınız takımları –Real Madrid, Beşiktaş– hâlâ takip ediyor musunuz?
Elbette, ama yorum yapmamaya özen gösteriyorum. Eski teknik direktörlerin kötü örnek olmasını istemem. Ben iyi örnek olmak istiyorum.
Son olarak, bugünlerde futbolu nasıl izliyorsunuz? Eskisinden daha mı fazla maç seyrediyorsunuz?
Hemen hemen aynı. Dün gece bile dört maçı birden izledim. Hâlâ tüm maçları takip ediyorum ve yalnız izlemeyi seviyorum.
Maç izlerken ‘Şunu şöyle yapsaydım’ diye düşündüğünüz oluyor mu?
Hayır, hiç. Artık özlem duymuyorum. Futbolu sevdiğim için izliyorum, beni eğlendiriyor ama ‘Ben olsam ne yapardım’ diye düşünmüyorum.
Teşekkür ederiz, Don Vicente.
Röportajın İngilizce tam metni: https://www.flashscore.com/news/soccer-world-cup-exclusive-vicente-del-bosque-discusses-world-cup-glory-the-top-spanish-coaches-and-more/WxjD6nAk/
EĞİTİM
11 saat önceEKONOMİ
2 gün önceSAĞLIK
3 gün önceGÜNDEM
3 gün önceEKONOMİ
3 gün önceEKONOMİ
4 gün önceSPOR
4 gün önce